17 Ocak 2013 Perşembe

Uzun Beyaz Bulut Gelibolu ( Eleştiri Yazısı)


GELİBOLU

Kitabın ilk basımındaki kapağı konuya daha uygundur açık bir şekilde tek bir kişinin iki farklı ülkede de asker olduğunu anlayabiliyoruz ve bu tasarım daha fazla ilgi uyandırıyor. Diğer kapaklar ise daha üstü kapalı bir şekilde tasarlanmış.

Arka kapakta ise her kitabın arka kapağında olması gerektiği gibi kitaba merak uyandıracak bir paragraf bulunuyor. ”Buket Uzuner, romancılığın doruklarında bir başyapıta daha imza atıyor” bu söz beklentileri yükseltiyor yüksek beklentiler veren bu kitap dört yıllık bir çalışma sonucu ortaya çıkan bir kitap bu süre beklentileri karşılamak için yeterlidir belki de, bazısı için dört yıl çok uzun gelse de sağlam bir edebi eser ortaya çıktıktan sonra süreye çok fazla takılmayıp kitabın zevkine varmak gerekir.






Yazar Biyoloji ve Çevre bilimi eğitimi almış Türkiye’de Hacettepe ve ODTÜ’de çalışmış ayriyeten Norveç, ABD ve Finlandiya’daki üniversitelerde de çalışmalarda bulunmuştur. Şuan Alfa Everest yayınları için yabancı edebi yayımlar konusunda edebi danışmanlık yapıyor.

*      Türk roman, öykü ve gezi yazarıdır.

*      Yazarın Kumral ada-Mavi tuna kitabı dört dile çevrilmiştir.

*      Yazar birçok ödüle layık görülmüştür.

*      Yazarın 1990’lı yıllardan sonra yayınlanan tüm kitapları Türkiye’de ilk 20’ye daima girmiştir.

Kariyeri bu kadar parlak olan bir yazardan büyük beklentilerde bulunmak doğaldır. Kitabın konusu zaten arka kapakta verilmiştir. Kitabın teması ise bence kitabın 259.sayfasındaki Alican Çavuş’un sözüdür.”…Fakat öğrendim ki, insan kanının milliyeti yoktur. İnsan kanı kırmızıdır ve her yerde aynı derecede möhimdir. İnsan daima insandır kızım...”

Kültürümüzle ve tarihimizle nasıl övünebiliyorsak onların kötü yanları ile yüzleşmeyi de bilmemiz gerekir. Bu kitap bunu yapmaya teşvik ediyor ve öteki taraftan da Çanakkale’ye hiç gitmemiş her Türkün kendini sorgulamasına yol açacak bir kitap.

                                                                           

 

SARSICI BİR ROMAN…

Yazarın betimlemesi beni etkiledi tam bir insan sarrafı denilebilecek nitelikte. Duygu yüklü bir kitap ve karakterleri vefalı olduğundan okuyucuyu etkileyebilir bununla ilgili olarak şu örneği verebilirim “Denizin içinde dikilip, gözlerini Conkbayırı’na kadar uzatmış, oralarda devam eden çok hareketli bir şeyleri takip ediyor, bu sırada dudaklarını ısırmayı sürdürüyordu. Sonra yavaş yavaş yürüyerek çıktı denizden. Sahilden bir avuç çakıl taşı aldı, onları avucunun içinde okşadı ve ağlamaya başladı, hıçkırıksız, gösterişsiz, için için kahrolarak, uzaktaki birisine dert yanarak belki de dua okuyarak ağladı”

Roman bölümlerinin sırasını takip etmekte zorluk çekilebilir. Kitabın büyük bir bölümünü oluşturan mektuplarda günümüzde televizyonlarda verilen “kamu spotu” gibi mesaj ve hissettirmeden öğüt verilmeye çalışılmıştır fakat bu çok belli olduğundan doğallığı ve samimiyeti bozmuştur. Mektuplar çok uzun ve çok sayıda olunca haliyle kitabı çok dikkatli ve not alarak okumak gerekir.

Her an Viki dedesinin hayat öyküsünün devamını aramaktan vazgeçecek gibi dursa da bu işin peşini bırakmayacak bu sadece yazarın bir taktiği.

Dört yıllık bir çalışma sonucunda bu kitabı yazdığı için yazara güvenmek istiyorum ve bunu yazmanın bir farkındalık olduğunu düşündüğüm için yazarı tebrik ediyorum. Bahsettiğim şu Çanakkale Savaşı’nda iki düşman ülke askerlerinin kendi aralarında dostça konuşması birbirlerine konserve ve sigara değiş tokuşunda bulunmaları ve düşman askerinin Türk subayını övmesi “Kahraman Düşmanım” söyleminin doğru olduğunun bir kanıtıdır herhalde.

Okuyucu kitabı anlamaya çalışmakta güçlük çekebilir yapbozun parçalarını birleştirmeye çalışırken yorulup konudan sıkılabilir. Karışıklığın okuyucuda negatif bir izlenim yaratacağı olasıdır.

Okuyucu tabanının ulusalcı ve milliyetçi olacağını tahmin eden yazar övgüleri bolca kullanmış ve okuyucuyu bu yönden mutlu etmiştir. Kitabın konusunu göz önünde bulundurursak bunu tahmin etmesi zor değildir.

Kitabın Çanakkale’de geçmesinden dolayı oranın yöresel ağzıyla yazılan konuşmaların çoğunlukta olması doğal ama bazı yerlerde sorun var örneğin konuşmanın İstanbul Türkçesiyle yazılıp sonra bir anda yöresel ağza dönmesi çok yanlış işte bununla ilgili bir örnek ”Aynı günlerde Ece yaylası Köyü’nden Sünnetçi Hasanın kızı Meryem saatlerdir ortadan kaybolan altı yaşındaki kardeşi İsa’yı aramakla meşguldü. Osmanlı Devleti, Çanakkale köylülerini harpten korumak için nispeten emniyetli olan uzak köylere yerleştirivermişlerdi. Ece yaylası Köyü’nün kadınları ve çocukları da (burada ağız başlıyor) şimcik adı Evreşe olan o zamanki Kadıköyüne gönderilmişti. Köydeki Rumlarla birbirlerine heç bulaşmadan yan yana yaşar giderlerdi. Harp esnasında zati sığındıkları köybilem tekinsizken…”belli yerleri İstanbul Türkçesiyle sonrası ise yöresel ağızla yazılmış burada bir özensizlik vardır.

Tarihi o anı yaşayanlardan öğrenmek bence tarafsız olmak açısından daha iyidir. Mektuplardan ve Beyaz Hala’nın dediklerinden tarafsız bir sonuca varabiliriz çünkü o insanları herhangi bir çıkarları yoktur.

İnsanlar bazen doğruları açıklamaktan korkarlar yapılan baskılardan dolayı. Gazetecilere yapılan açıklamaların gerçekleri yansıtmaması bu gerekçeden dolayıdır ve yazar bunu güzel bir şekilde yansıtmıştır. Medyayı kullanmıştır, mahalle baskısını kullanmıştır hatta diplomatların yapmış oldukları açıklamaları kullanmıştır ve bu sır bu yapılan baskılarda dolayı Beyaz Hala, Ali Osman ve Viki arasında gizli olarak kalmıştır.

Kitabın finali ise tam bir final edasında değildir sanki kitap iki ciltten oluşuyor da ikinci ciltte Ali Osman’la Viki evlenecek ya da biz Türk’ler bu şekilde biten kitaplara, filmlere, dizilere alıştığımızdan mıdır bilmem bende bu şekilde bir beklenti oluştu.

Çanakkaleli biri olarak gerçektende Gelibolu’nun ayazı yamandır. Hiç acımaz, çarpar insanı

Hiç acımaz, çarpar insanı

Acımaz hiç Gelibolu’nun ayazı

Gelibolu’nun

Gelibolu

Uzun Beyaz Bulut

GELİBOLU

Eleştiri Yazısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder